5 Temmuz 2009 Pazar

YOL

Yol konusuna girmeden önce, yazı tiplerine comic sans eklemeyen zihniyeti esefle kınıyor, hatta daha ileri gidip lanetleme derecesine geliyorum...!

Yol konusunu ben seçtim...Niye seçtim diye gereksiz bir meraka kapılan olursa, ona cevabım şudur: "Hiçbir fikrim yok.." Cidden niye bu konuyu seçtim bilmem...Ne uzun yol hikayelerim vardır...Ne de dere tepe gezen bir mizacım..Hayatımda bindiğim her türlü ulaşım aracında 10 dakika içinde uyur, ulaştığımız yerde de uyanırım..Yolda uyumam o kadar kesin bir durumdur ki, sırf bunun için özel battaniyem bile var. Armut dibine düşer hesabı Sayın Dina Efendi de böyle oldu haliyle...Bir İzmir yolculuğumuzda artık nasıl uyuduysak terminale ulaşıp, muavinin çabalarına rağmen uyanmamışlığımız ve otobüs garaja çekilip yıkanırken 1 saatte orada uyumuşluğumuz var ana-kız...Lütfedip uyandığımızda adamın biri köpüklü su sıkıyordu camlara gürültüyle...Bunun için mi uyandık?...Hayır efendim...Sıcaktan uyandık...Zaten her İzmir yolculuğumuz olaylıdır bizim...Görünmez bir güç İzmir'e gitmemizi istemiyor sanki?..Yine bir İzmir yolculuğumuzda (Sayın Dina Efendi 9 yaşında falandı o zaman) son model bir minibüs tuttuk 6 arkadaş (ki biri eşim olur)...Hoş o ekiple aklı başında bir yolculuk ummak, birgün doların 10kuruş olacağını ummak kadar saçma bir durumdu zaten...Sanki İzmir'de alkol satışı yasakmış gibi kasalar dolusu bira ve viski almış olan bir ekip...Herkes birbirinde habersiz (Sayın Dina Efendi dahil) simsiyah giyinmiş 6 yetişkin 1 minno...Bu arada yine herkeste en koyu güneş gözlükleri, bandenalar, küpeler, abuk sabuk aksesuarlar..Neymiş efendim, bayram tatilinde arkadaş ziyaretine gidiliyor...Ama minibüsün içini görseniz, sanırsınız ki, "Geleneksel Yıllık Satanist Alkolikler Festivaline" gidiyoruz...Neyse efendim, Ankara'dan çıktık ve derhal kaybolduk...İzmir'e ulaşana kadar Kütahya dahil bir sürü yanlış şehire gitmemize rağmen, sonuçta şehre girişimize 10km kalmıştı ki minibüs bozuldu...Zar zor bir çekici bulup aracı tükledik...Çekicinin üstünde İzmir'e öyle bir giriş yaptık ki, yediden yetmişe tüm İzmir halkı bizi parmakla gösterip kahkahalara boğuldular...Rezil ve utanç verici anlardı...Az önce rock konseri vermiş gibi görünmemize rağmen, minibüste çığlık çığlığa "bas bas paraları Leyla'ya" çalması ve plakanın Ankara olması da bu durumu perçinledi tabi...Yol sormak için bir kafenin önünde durduk ve hala neden böyle bişey yaptığımı merak ettirten ölümcül olayımı yaptım...Yorgunluktan allak bullak olmuş bir yüz ve kıyafetlerle "İYİ BAYRAMLAR İZMİRRR" diye selamladım kafe halkını...Sadece filmlerde olabilecek bir şekilde tüm kafe ayağa kalkıp "SAĞOLLL" diye karşılık verdi neşeyle...O arada çekicinin üstünde olmamızı zerre kadar önemsemeden hala direksiyon başında olan Ata (kendisi yabancıdır ve bu da zerre kadar umrunda değildir) , muhteşem Türkçesi ile " MEŞHUR PEYNİR MUSTAFA ABİ NEREDE CUCUKLAR" diye son noktayı koydu...Olay daha da uzuyor ve rezilleşiyor ama anlatmayacağım...Ama İzmir'de dolanırken kulağınıza "Ya abi Ankara'lılar cidden anormal" falan tipi bişey gelirse, anlayın ki, o rezil günde o kafede olan birini dinliyorsunuz...

"Yol hikayelerim yok" demiştim başta ama aslında bu doğru değil sanki, paratoner misali tüm abuklukları üstüme çeken biri olarak aslında tüm yolculuklarım olaylı geçmiştir, şöyle bir geriye bakınca...Mesela annemin yanlışlıkla mola vermeyen otobüsten aldığı biletle İstanbul'a gidişim...Sigarasızlıktan gözüm dönmüşken yanımda oturup, bana sarılarak uyuyan Çinli kız...Yol boyunca Çince sayıklayıp durmuştu üstüne üstlük...Hem ben bu Çinli milletini zayıf bilirdim...Bu minik bir filden az halliceydi...Öldürmek için adam aradığım saniyelerde beni dürtüp denizi göstermişti saçma Türkçesi ile.." Bak suuu" ..."Hayır" dedim bir önemi varmış gibi..."O deniz....Su bu"..Elindeki pet şişeyi göstererek....Sanki Çin'den sırf sigarasızlıktan gözü dönmüş beni çıldırtmaya gelmiş gibi, sabit sabit suratıma bakıp "Bak suuu" diyip durmuştu...Elindeki pet şişeyi alp ona girişme planları yapıyordum ki terminale ulaştık ve kendimi dışarı attım...Lafın gelişi değil..Cidden attım...Yani öyle bir uçtum ki otobüsten, beni karşılamak için elinde çiçeklerle bekleyen arkadaşımın ayaklarını öptüm...Kaldığım 3 gün içinde dudağım patladı, parmağım incindi, dizim parçalandı...Bunların hepsini farklı zaman ve mekanlarda, kendi sakarlıklarımla becerdim...Gururluyum..

Yazacak ne çok şey varmış?...Amasra yolculuğunda yanıma oturan minik dev kadın ve bana çektirdikleri...Bodrum dönüşü otobüsten atılmamız...İran uçağında (hurdaydı o) kapının yerinde çıkmasına ramak kalması ve pilotların, hosteslerin zilzurna sarhoş olmaları yemiyormuş gibi Rusça dışında konuşmamaları...Şimdi aklıma geldi kule ile nasıl anlaştılar onlar yahu? Yazıya son verip bu konuyu düşüneyim en iyisi ben...Bakalım Sayın Dina Efendi ne konu seçecek gelecek yazı için?...Bunu düşünmeyeyim...14 gün sonra yine yola çıkacak oluşumuzu hiç düşünmeyeyim...(Vay vay vay)


0 yorum:

Yorum Gönder